Minimum 1 sene var, seni tanımamın üzerinden geçen süre. İlk gördüğüm gün gülüşünü sevmiştim ama çok soğuktum arkadaşlık ortamına, kulüp çalışmalarına bakar işimi yapar çıkardım. Sonra tekrar sevdim ama bu sefer o yorgun bakışını. Sonra tekrar birdaha tekrar… Merak etme ilk şamarı ben vurdum kendime hayrola o sana bakmaz diye. Yine de artık dopamin-seratonin süreci başlamıştı bendeki sana, durmak bilmiyor yükseliyordu. Kestim seratonini dopaminide bırakırım dedim ama yapamadım, aksine daha da yerleşmişsin kanıma. Artık ateşim her çıktığında sen hareketlenip parlıyordun damarlarımda, o gerçek sen artık içimde de durmak tükenmek bilmeyen çocuksu kadın.
Umutsuzca bir aşk çökmüşse gönlüne sabahın üçünde, özellikle onun orada, yerinde olmadığı kuşkusuna kapıldığında telefon etmeyi gururuna yediremiyorsan, ister istemez içe dönüp kendinle baş başa kalırsın; o anda akrep gibi sokarsın kendini ya da hiçbir zaman postalamayacağın mektuplar yazarsın ona, ya da odanda volta atarsın, hem küfür hem dua edersin, sarhoş olursun, ya da kendini öldürecekmiş gibi davranırdı. Bu gidişat bir süre sonra tatsızlaşır, bıktırır insanı. Yaratıcı biriysen-ama unutma, o anda boktan bir durumdasın- acılı anılardan ortaya elle tutulur birşeyler çıkarabilir miyim diye sorarsın kendi kendine. Ve işte bi gece saat 3 sularında başıma gelen tam da buydu. Birden karar vermiştim, çektiğim acıyı yazıya dökecektim.
Sevgili arkadaşlar özür dilerim biraz gurur yapıyorum bu yüzden bu yazılanların kime ait olduğunu anlamasın istiyorum.