Arkadaşlar merhaba… Bu ara girdiğim zamanlarda sürekli kütüphane hakkında yazdığınız şikayetlere denk geldiğim için sizlere fikir vermek istedim. Ben de bir YTÜ öğrencisi olarak (uzatmalısından hem de) buraya yazdığınız hiçbir şeyin dikkate alınmayacağını bilmenizi isterim. Bu tamamen okulumuzun öğrenci profilinden kaynaklı yaşanan bir durum. YTÜ, İstanbul’da bulunan diğer okullarla kıyaslandığı zaman daha karma bir öğrenci profiline sahip. (İTÜ, Boğaziçi; diğerlerinin kütüphaneleri hakkında bilgim yok. Bu iki okulda da YTÜ mezunu yüksek lisans yapan arkadaşlarım vesilesiyle bulunduğum için bir şeyler yazacağım.) Karmadan kastım şu; her seviyeden öğrenci barındırıyor içinde. Yani bizim okulumuza gelen öğrencilerin yüzdelik dilimine bakıldığında gerçekten çalışmayı bilerek ve gelecek hayatında bilime dair bir şeyler yapmak isteyen öğrenci sayısı rakiplerine göre düşük kalmakta. Bulunduğu konum itibariyle Davutpaşa’da olması da ne yazık ki cabası. Beşiktaşta bulunan kütüphaneye gittiğinizde bile bu farkı hissedersiniz. O yüzden insanlar kütüphaneyi ders çalışmak, araştırma yapmak veya kitap okumak için değil de vize, final haftasında, kütüphanede geçirdiği 8 saatin 2 saatinde(belki daha az) ders çalıştığını sanarak kendini tatmin etmeye çalışıyor.(YTÜ ‘de böyle. Aradaki farkı görmek için diğer iki üniversitenin kütüphanesine gidebilirsiniz. Oralarda da bu profil illa ki vardır ama en azından az sayıda ve bu kadar çevreye rahatsızlık vermiyor.) Bu arada bu yazdıklarımdan küçümseme veya duyar kasma gibi bir algı oluşmasını istemem çünkü ben de YTÜ öğrencisiyim. Ve ne yazık ki gerçekler bunlar. Ayakkabı, sandalye vb. durumlar maalesef mutlak oranda çözüme kavuşabilen konular olmayacaktır. Telefonla konuşma, fısıldaşma, dizi-maç izleme, oyun oynama konularına gelecek olursak öncelikle vize, final haftası bu yer işgal eden arkadaşları uyararak ders çalışmıyorlarsa kalkmaları gerektiğini söyleyin. Eğer ters yaparlarsa güvenliğe şikayet edin. Diğerlerini de(telefonla konuşan, fısıldaşan) aynı şekilde uyarın ve yine aynı şekilde sizin çalışma hakkınıza saygı göstermezlerse ikinci defa diyaloğa girmeden güvenliğe şikayet edin. Çünkü amacı çalışmak, okumak, araştırmak olan bir insan başkalarının bu haklarına saygı duyması gerektiğini bilir. 20 yaşındaki bir adama bunu siz öğretemezsiniz. Ayrıca İstanbul’daki devlet kütüphanelerini de kullanabilirsiniz. Ama hiçbirinde mutlak sessizlik yakalamanız mümkün değil. En azından sürekli telefonla konuşan birilerini uyarmak zorunda kalmıyorsunuz. Ben de hazırlık ve ilk senemde Davutpaşa’daki kütüphanede uzunca bir süre zaman geçirdiğim için sizleri anlıyorum. Hatta Merkez Kütüphanesine en son geçen yıl geldiğimde telefonla konuşan ( hem de yüksek sesle) bir arkadaşa dışarda konuşması gerektiğini söylediğimde ( Bu arada ben iki arka masadan gelmeme rağmen yan ve önündeki masada çalışan arkadaşlar nasıl müsaade etmişlerdi anlamamıştım.) bana gayet pişkin bir şekilde, aynı şu tepkiyi vermişti “Rahatsız mı ettim?” Ben bu adama sadece “Evet rahatsız oldum.” demekle yetindim. Daha fazla diyaloğa gerek yok. Umarım bizim okulumuzdan anlayışlı, arkadaşlarının çalışma hakkına saygı duyan profildeki öğrenci sayısı yükselir. Herkese başarılar.