Gecelerim geçmişimi düşünmekle akıp gidiyor. Renkler geçmişte daha parlak geliyordu bana. Kulağımda neşeli bir melodi vardı her daim. Rüzgar benim için esiyordu, yağmur benim için yağıyordu sanki. Heh. Bütün bunların nostaljinin bir oyunu olduğunun farkındayım. Ancak yinede kendimi bu tatlı yalana kaptırıyor buluyorum. Bir insan bir yalanı bile bile yaşamak ister mi? Gerçekle yüzleşemiyorsa ister. O soğuk, sönük, sessiz gerçekle. Bu zayıflığımdan tiksiniyorum. Her aynaya baktığımda yalanlarımın yüzüme gözükmesinden tiksiniyorum. Gülüşümün sahte olmasından tiksiniyorum. Uzun süredir aynaya bakamıyorum. Canım her geçen saniye acıyor ancak bağıramıyorum. Ve gülümsüyorum. O lanet gülümsemeyle dışarı çıkıyorum ve o saçma sapan esprilerle insanları güldürüyorum. Çevremdekilere bir karakter sunuyorum resmen. Gülecekleri, eğlenecekleri bir soytarıyı oynuyorum. Artık çok yoruldum. Ama bütün bu yorulmama rağmen devam edeceğim. Hayat öyle devam edemeyeceğinde bırakabileceğin bir oyun değil sonuçta. Heh. Hem o dostlarım denen am salaklarına yardım etmem, dertlerini dinlemem lazım değil mi? Hepsi aynı boku tekrar tekrar farklı şekillerde söyleseler bile dinlemek lazım değil mi? Heh. Pembe diziler gibi izliyorum hayatlarını. Artık pek bir üzüntü, sevinç de duymuyorum. Gerçi uzun zamandır bir şeyler hissetmiyorum ama olsun be. Olsun. Özünde iyi insanlar sonuçta. Heh. Neyse.